Arı sütü genç işçi (hemşire) arıların hipofaringeal bezi (bazen kuluçka besin bezi olarak da adlandırılır) tarafından genç larvaları ve yetişkin kraliçe arıyı beslemek için salgılanır. Arı sütü, salgılandıktan sonra her zaman doğrudan kraliçeye veya larvaya verilir; depolanmaz. Bu nedenle geleneksel bir arıcılık ürünü olmamıştır. Hasatın mümkün olduğu tek durum, kraliçe arı olacak larvalara aşırı miktarda arı sütü verildiği kraliçe yetiştirme sürecidir. Kraliçe larvaları besini sağlandığı kadar hızlı tüketemez ve kraliçe hücrelerinde arı sütü birikir (bkz. Şekil 1). Ticari olarak temin edilebilen arı sütünün tam tanımı bu nedenle üretim yöntemiyle ilgilidir: dört ila beş günlük kraliçe arı larvaları için üretilmiş besindir.
Kraliçe ve işçi arılar arasındaki fark, larva evresindeki beslenmeyle ilgilidir. Aslında tüm dişi yumurtalar bir kraliçe arı üretebilir, ancak bu ancak larvaların tüm gelişimi boyunca ve özellikle ilk dört gün boyunca "kraliçe gibi" bakılıp beslendiklerinde gerçekleşir. Kovan içindeki karmaşık mekanizmalar tarafından düzenlenen kraliçe yetiştirme, genç bir larvada bir kraliçe arıya dönüşmesini sağlayan bir dizi hormonal ve biyokimyasal eylem ve reaksiyona neden olur. Bir kraliçe arı, bir işçi arıdan çeşitli şekillerde farklıdır:
Morfoloji: Kraliçe üreme organları geliştirirken, işçi arı polen sepetleri, daha güçlü çeneler, kuluçka gıda bezleri ve balmumu bezleri gibi işlevler ile ilgili organları geliştirir.
Gelişme dönemi: Kraliçe arı ortalama 15.5 günde gelişirken işçi arılar 21 güne ihtiyaç duyar.
Ömür: Kraliçe arı birkaç yıl yaşarken işçi arı birkaç ay yaşar.
Davranış: Kraliçe günde birkaç bin yumurta bırakırken işçiler sadece ara sıra yumurta bırakır. İşçilerin aksine, kraliçe hiçbir zaman ortak kovan faaliyetlerine katılmaz.
Özellikle arı sütü ile beslenen kraliçenin muhteşem doğurganlığı ve uzun ömrü, insanları arı sütünün insanlarda benzer etkiler yarattığına inandırıyor. 1950'lerin başında , özellikle Fransız arıcılık basınında, birkaç hastanede yapılan araştırmalara atıfta bulunarak, arı sütünün faydalarını öven makaleler ortaya çıkmaya başladı. Ancak Chauvin (1968), bu tür bilgilere dair güvenilir bir kaynak bulamadı ve bu nedenle bu tür bilgileri asılsız buldu.
Arı sütü miti, bir yanda şaşırtıcı bir biyolojik fenomenle, diğer yanda ise, entomologlar ve fizyologlar tarafından elde edilen ilk sonuçlara dayanarak, bu ürünün cazibesine kapılmaya eğilimli tüketicilerin telkin edilebilirliğini ve hayal gücünü kullanan ticari spekülasyonlarla başladı. Aslında, arı sütü o kadar nadirdi ve o kadar az biliniyordu ki, içeriğinde bulunduğu iddia edilen birçok üründe gerçek varlığını doğrulamak imkansızdı.
İlk pazarlanmasını takip eden yıllarda, arı sütü hızla yaygınlaştı ve tüketilir hale geldi. Artan talep, uzmanları üretim tekniklerini geliştirmeye yöneltti ve giderek daha fazla arıcı bu faaliyette uzmanlaşmaya başladı. Bununla birlikte bu ticari ürünün kalite kontrolü ile biyolojik ve klinik özelliklerinin tanımlanması üzerine yapılan araştırmalar artan bir destek buldu.
Arı sütü tüketimi, insan sağlığına faydası bilimsel olarak doğrulanmasa bile, o zamandan beri artmaktadır. Batı ülkelerinin tıp kurumları, bu ürün için iddia edilen etkilere karşı her zaman ihtiyatlı olmuştur ve çoğu durumda arı sütünün başlangıçta tanıtılma şekli nedeniyle bunu dikkate almayı reddetmektedir. Yararlarını öven çok sayıda yayına ve görünüşte bol bibliyografyaya rağmen, arı sütünün klinik etkileri hakkında hala ciddi bir bilimsel veri eksikliği bulunmaktadır.
Arı Sütünün Fiziksel Özellikleri
Arı sütü, oldukça akışkan bir macun kıvamında homojen bir maddedir. Sarı veya bej tonlarda beyazımsı renktedir, keskin bir fenolik kokuya ve karakteristik ekşi bir tada sahiptir. Yaklaşık 1,1 g/cm3 bir yoğunluğa sahiptir (Lercker et al., 1992), ve su içinde kısmen çözünür. Sulu çözeltileri, soda ile bazlaştırma sırasında berraklaşır.
Viskozite, su içeriğine ve yaşa göre değişir - oda sıcaklığında veya buzdolabında 5°C'de saklandığında viskozitesi giderek artar. Artan viskozite, suda çözünmeyen azotlu bileşiklerdeki artışla ve çözünür nitrojen ve serbest amino asitlerdeki azalmayla ilişkili görünmektedir. (Takenaka et al., 1986). Bu değişiklikler, görünüşe göre, devam eden enzimatik aktivitelerden ve lipid ve protein fraksiyonları arasındaki etkileşimden kaynaklanmaktadır. Sükroz eklenirse arı sütü daha akışkan hale gelir (Sasaki et al. 1987). Viskozitedeki bu tür değişiklikler, bir arı kolonisinde kast farklılaşmasını düzenleyen olgularla da ilişkilendirilmiştir (ayrıca bkz. Bal arıları hakkında bölüm).
Arı sütündeki larval deri parçaları gibi belirli kalıntılar, saflığın bir işaretidir. Balmumu parçalarına da bazen düzenli olarak rastlanır. Ancak bunların varlığı büyük ölçüde toplama yöntemine bağlıdır. Depolanan arı sütü, bileşenlerin çökelmesi nedeniyle genellikle küçük granüller oluşturur.
Arı Sütü Bileşimi
Arı sütünün çok sayıda kimyasal analizi yayınlanmıştır. Ancak son zamanlarda, bir miktar asidik sayılabilecek bu maddenin (pH 3.6 ila 4.2) olağandışı bileşiminin ve karmaşıklığının ayrıntılı analizlerini veren son derece yeni teknolojiler geliştirilmiştir.
Arı sütünün ana bileşenleri su, protein, şekerler, lipidler ve mineral tuzlardır. Kayda değer varyasyonları olmasına rağmen (Tablo 1), farklı koloniler, arı ırkları ve zaman karşılaştırıldığında arı sütünün bileşimi nispeten sabit kalır.
Su, taze arı sütünün yaklaşık üçte ikisini oluşturur, ancak kuru ağırlık olarak proteinler ve şekerler açık ara en büyük kısmı oluşturur. Azotlu maddelerin ortalama %73.9'u proteindir ve altı ana proteinin (Otani et al., 1985) dördü glikoproteinlerdir (Takenaka, 1987). Azotlu maddelerin ortalama %2,3’ü serbest amino asitler ve %0,16'sı peptitlerdir (Takenaka, 1984). İnsanlar için gerekli olan tüm amino asitleri içerir ve en önemlileri aspartik asit ve glutamik asit olmak üzere toplam 29 amino asit ve türevi tanımlanmıştır (Howe et al., 1985). Serbest amino asitler prolin ve lisindir (Takenaka, 1984 ve 1987). Glikoz oksidaz (Nye et. al,, 1973), fosfataz ve kolinesteraz (Ammon ve Zoch, 1957) dahil olmak üzere bir dizi enzim de mevcuttur. İnsülin benzeri bir madde de tanimlanmistir (Kramer et al.,1977 ve 1982).
Tablo 1:
Arı sütü bileşimi (Lercker et al. 1984 ve 1992)
Bileşen | Minimum | Maksimum |
---|---|---|
Su | %57 | %70 |
Proteinler (N x 6,25) | Kuru ağırlığın %17’si | Kuru ağırlığın %45’i |
Şekerler | Kuru ağırlığın %18’i | Kuru ağırlığın %52’si |
Lipidler | Kuru ağırlığın %3,5’i | Kuru ağırlığın %19’u |
Mineraller | Kuru ağırlığın %2’si | Kuru ağırlığın %3’ü |
Şekerler, baldakine benzer şekilde nispeten sabit oranlarda çoğunlukla fruktoz ve glikozdan oluşur. Fruktoz daha yaygındır. Birçok durumda fruktoz ve glikoz birlikte toplam şekerlerin %90'ını oluşturur. Sükroz içeriği numuneye göre önemli ölçüde değişir. Çok daha düşük miktarlarda bulunan diğer şekerler maltoz, trehaloz, melibiyoz, riboz ve erlostur (Lercker et al. 1984, 1986 ve 1992).
Lipit içeriği benzersizdir ve birçok açıdan arı sütünün çok ilginç bir özelliğidir. Lipitlerin %80-90’ı (kuru ağırlıkça) olağandışı ve yaygın olmayan yapılara sahip serbest yağ asitlerinden oluşur. Bu yağ asitleri, hayvan ve bitki örneklerinde yaygın olarak bulunan 14 ila 20 karbon atomlu yağ asitlerinin aksine, çoğunlukla kısa zincirli (8 ila 10 karbon atomlu) hidroksi yağ asitleri veya dikarboksilik asitlerdir. Bu yağ asitleri, arı sütünün kaydedilen biyolojik özelliklerinin çoğundan sorumludur (Schmidt ve Buchmann, 1992). Ana asit 10-hidroksi-2-dekanoik asittir, ardından da bu yağ asidinin doymuş eşdeğeri olan 10-hidroksidekanoik asit gelir. Lipid fraksiyonu, serbest yağ asitlerine ek olarak bazı nötr lipidler, steroller (kolesterol dahil) ve balmumu ekstraktlarına benzer sabunlaşmayan hidrokarbon fraksiyonu içerir (Lercker et al. 1981, 1982, 1984 ve 1992).
Arı sütünün toplam kül içeriği, taze ağırlığın yaklaşık %1'i veya kuru ağırlığın %2 ila 3'ü kadardır. Ana mineral tuzlarının içeriğinin büyük kısmını potasyum oluşturur. Onu miktarına göre azalan sıra ile takip eden elementler şunlardır: Kalsiyum, sodyum, çinko, demir, bakır, manganez (Benfenati et al. 1986).
Vitamin içeriği, ilk araştırmanın (Aeppler, 1922) arı sütünün vitaminler açısından son derece zengin olduğunu gösterdiği andan itibaren çok sayıda çalışmanın konusu olmuştur. Tablo 2, Vecchi et al. (1988) tarafından suda çözünür vitaminlerle ilgili olarak elde edilen sonuçları göstermektedir. Diğer yazarlar, Tablo 2'deki minimum değerlere yakın ortalamalar bildirmektedir (Schmidt ve Buchmann, 1992). Bunlara ek olarak sadece C vitamini izleri bulunmuştur.
Kraliçe arının muazzam doğurganlığı göz önüne alındığında, yağda çözünen vitaminlerin ve en başta da E vitaminin arı sütünde bolca bulunduğu düşünülüyordu. Ancak yapılan analizler bunun olmadığını gösterdi. E vitaminin yanı sıra yağda çözünen diğer vitaminler olan A, D ve K vitaminleri de bulunamadı (Melampy ve Jones, 1939).
İlk çalışmalar sırasında, arı sütünde seks hormonlarının araştırılmasına büyük önem verildi. İlk pozitif bulguların daha sonra yanlış olduğu kanıtlandı. Melampy ve Stanley (1940), dişi sıçanlar üzerinde hiçbir gonadotropik etki bulamadı ve Johansson ve Johansson (1958), herhangi bir insan seks hormonunun yokluğunu açıkça gösterdi. Son zamanlarda, çok daha hassas radyo-immünolojik yöntemlerle, testosteron son derece küçük miktarlarda bulunabilmiştir: 1 gram taze arı sütünde 0,012 (Vittek ve Slomiany, 1984). Karşılaştırıldığında, bir erkek insan, bir gram taze arı sütünde bulunan miktarın günde 250 bin ila 1 milyon katını üretir (Schmidt ve Buchmann, 1992). Bu kadar küçük miktarların yol açtığı hiçbir biyolojik etki gösterilmemiştir.
Tablo 2 : 1 gram arı sütü içinde bulunan mikrogram cinsinden vitamin ağırlığı (Vecchi et al., 1988)
Vitamin | Tiamin (B1) | Riboflavin (B2) | Pantotenik asit (B5) | Piridoksin (B6) | Niasin (B3) | Folik asit | İnositol | Biyotin (B7) |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Minimum | 1,44 | 5 | 159 | 1,0 | 48 | 0,130 | 80 | 1,1 |
Maksimum | 6.70 | 25 | 265 | 48,0 | 88 | 0,530 | 350 | 19,8 |
Arı sütünde çeşitli kimyasal kategorilere ait çok sayıda küçük bileşik tanımlanmıştır. Bunlar arasında sırasıyla 1 gram taze ağırlıkta 25 ve 5 mikrogram biopterin ve neopterin olmak üzere iki heterosiklik madde bulunmaktadır. Bu bileşikler işçi arı larvalarının gıdalarında da bulunur, ancak bu konsantrasyonun yaklaşık onda biri kadardır (Rembold, 1965). Tanımlanan diğer maddeler arasında serbest bazlar (adenosin, üridin, guanozin, iridin ve sitidin), AMP, ADP ve ATP fosfatları (Marko et al. 1964), asetilkolin (1 mglg kuru ağırlık, Henschler, 1954) ve glukonik asit yer alır (taze ağırlığın %0.6'sı, Nye et al. 1973).
Arı sütü ile ilgili tüm popüler ve bilimsel literatürde, "diğer, henüz bilinmeyen" olarak tanımlanan bir bölüm vardır. Bu ifade sadece ürünle ilgili analitik bilginin eksikliğini değil, aynı zamanda arı sütünün biyolojik aktivitelerinin (kanıtlanmış veya varsayılan) anlaşılamamış olduğunu da vurgulamaktadır. Şimdiye kadar, birçok çabaya rağmen, bu faaliyetlerin çoğu kesin olarak kanıtlanmış veya bilinen bileşenlerden herhangi birine atfedilmiş değildir.
Kaynakça:
- Bu yazı Royal Jelly başlıklı yazıdan çevrilerek 3 bölüm şeklinde sizlere sunulmuştur.
- Arı Sütü (Royal Jelly): Fizyolojik Etkileri ve Yapılan Bilimsel Çalışmalar başlıklı ikinci bölüm yazısına buradan ulaşablirsiniz.
- Arı Sütü (Royal Jelly): Kullanım Alanları ve Pazarlanma Şekilleri başlıklı üçüncü bölüm yazısına buradan ulaşablirsiniz.
Bikalite Notu: Bu yazı bir çeviri yazısı olduğundan bazı ifadeler, içerikler ve örnek verilen, yönlendirilen bilgi, belgeler Türkiye için geçerli olmayabilir. Bu yazı bilgi notu olması için çevrilmiştir. Genel sağlığınız için neyin iyi olabileceğini doktorunuza danışarak almanızı tavsiye ederiz. Bu yazıda belirli bir ürün veya hizmetten söz edilmesi veya bir kuruluştan veya profesyonel toplumdan tavsiye alınması, Bikalite'nin o ürün, hizmet veya uzman tavsiyesi için onay verdiği anlamına gelmez.